16 Kasım 2011 Çarşamba

Zorlama Sebebi Yok!

Hayatımın büyük bir bölümünde bahanelerin arkasına sığındım.Bu sığınma eyleminden de epeyce hoşlandım açıkçası.Çünkü genelde,özellikle kendini inandırabilmek için,epeyce çalıştırman gerekiyor beynini.Bahanelerin kurgusu da inandırıcılığı da daha bir gelişiyor böylelikle.Sığınak da epeyce sağlamlaşıp genişliyor.Orada kalmak da pek bir rahat geliyor insana. Ta ki beyin bahane üretemez hale gelene kadar.

Karşı taraf ısrarlı bir şekilde neyi neden yaptığını sorguladığı zaman bir yerden sonra duruyor bahaneler. O an dank ediyor kafana.Canın istediği için yaptın başka bir sebebi yok.Canın istedi ve de yaptın bu kadar. Ama o kadar alışmışız ki etrafımızdakilerin onayını almaya onları ikna ettiğimizi düşünerek kendimize meşrulaştırıyoruz yapmak istediğimiz şeyleri.Zorunda mıyız? Hayır aslında. Bu çemberden elimize geçen de sadece ve sadece gerçekten aradığımız şeyi bizden uzaklaştırmak oluyor. Kurgu o kadar sağlam ki kendini kandırdığını fark ettiğinde olaylar geri sarım kara delik gibi çökmeye başlıyor üzerine. Kendin bile seni terk etmiş hissederken öz-arzu da bir o kadar ulaşılmaz geliyor. Al sana nur topu gibi depresyon.

Şu anda takıldı aklıma. İlişkilerde hesap sormak diye bir şey de yok aslında. Soru sorarken aklında kurduğun kurguya uyması için edilen dua var. Nedeni mi? "Gördün mü gene ben haklıyım" durumu ile "Bana biraz daha güzel yalanlar söyle, gerçekle yüzleşmeye cesaretim yok" sorunsalı. Kısacası etrafımızdakiler algılatmıyor dünyayı biz algıladığımız kadarıyla yaşıyoruz.Bu sebeple soruları bir miktar da olsa susturup sadece yaşamayı denesek bir müddet ne olur? Bahaneler ya da sebepler öne sürüldükçe olay değişmiyor ki.

Anın değerini bilemeyen aptallığıma atfediyorum bu yazıyı. Tekrar unutursam rast gelirim umarım rast gelirim de aptallığımın ömrünü kısaltır.